Celal kardeşimin yolladığı bu örnek teşkil edecek
BOZUK SİMİT PARALARI İLE CENNETİ SATIN ALMAK!
Günün son dersinin sonuna gelinmişti.
Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu.
Defter ve kitaplarını çantalarına koydular.
Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar.
Yalnız, Ali hazırlanmamıştı.
Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu.
Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda
kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı.
Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla
öğretmenine bakıyor, bir yandan da
arkadaşlarının gitmesini bekliyordu.
Öğretmeni, onun bu halini fark etti:- Hayrola Ali, dedi.
-Eve gitmeyecek misin?
Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce
cevap verdi:- Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.- Peki, dedi öğretmeni.
-Ne söyleyeceksin bakalım?- Ahmet arkadaşımız var ya…- Evet, ne olmuş Ahmet'e?- Durumları pek iyi değil galiba. Annesi,
beslenme çantasına pekiyi şeyler koymuyor.- Eee?- Ona yardim etmek istiyorum. Ama benim
yardım ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit
parası biriktirip her hafta size versem,
siz de ona verseniz?
Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp
öğretmenin masasının üzerine koydu.
Nurhan Öğretmen, paraya dokunmadı.
Sandalyesine oturup düşündü. Ali hakkındaki
bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin
durumu pekiyi değildi.
Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar
da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir
ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardım
etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin
bilinmesini istemiyordu.
Nurhan Öğretmen:- Dur bakalım Ali, dedi.
-Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz
pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum?- Doğru biliyorsunuz öğretmenim.
Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor.
Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum. - Nerede çalışıyorsun?- Simit satıyorum.
Nurhan Öğretmen yine durup düşündü.
İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi?
Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan
vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı.
Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de
kırmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa,
belki bir yolunu bulurdu.
Nurhan Öğretmen, Ali'ye döndü:- Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.- Çok zengin bir işadamı…- Niçin?- İnsanlara daha çok yardım etmek için…- Güzel, dedi Nurhan Öğretmen.
-Bak şimdi Ali, Ahmet'in ailesinin durumu
pekiyi değil, bu doğru. Ama sizinki de bundan
pek farklı değil. İstersen acele etme.
Çok zengin olduğun zaman insanlara
yardım edersin. Olmaz mı?- Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.— Neden olmaz?— Üç sebepten dolayı olmaz.
Birincisi:
-Bu para zaten benim değil.
İyilik ettiğim için Allah, beni insanlara
sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan
etkileniyor, daha çok simit alıyorlar.
Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile
fazla simit satıyorum. Hele mahallede
Hasan Amca var, her gün iki simit alıp
güvercinlere veriyor.
İkincisi:
'Ağaç yaş iken eğilir.' deniliyor.
Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem
büyüdüğümde hiç yapamam.
Üçüncüsü ise,
- Daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok
zengin bir işadamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.
Nurhan Öğretmen, karsısında büyük biri
varmış gibi dinliyordu:- Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım, dedi.
- Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi,
çok zengin olmadığım için, ancak günde
bir simit parası kadar yardım edebiliyorum.
Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet'i
gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi
gücüm bu olduğuna göre, Cennet'in fiyatı
birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin
olmadan ölürsem, birkaç simit parasıyla
Cennet'e girebilirim. Bundan daha karlı
bir yatırım olur mu?
Nurhan Öğretmen'in gözleri dolmuştu.
Başını 'Evet' anlamında sallarken
Ali'yi evine yolladı.
Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını
fark etti. Eşyalarını toplamak için masasına
döndüğünde Ali'nin bıraktığı paraların masa
üstünde kaldığını fark etti. Sandalyesine
gayri ihtiyari oturdu ve paraları eline aldı.
Hiçbir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti.
Sanki elinde dünyanın en kıymetli incilerini,
yakutlarını, elmaslarını tutuyordu.
Hatta bu paralar onlardan bile kıymetliydi.
Bu paralar, bu bozuk SİMİT paraları,
Cenneti satın alabilecek paralardı.
Sanki hiç bırakmak istemeyen bir
duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını.
Oturduğu yerden kalkamadı Nurhan Öğretmen.
İçinin dolduğunu, Tarif edilemeyen
duygulara boğulduğunu hissetti.
Birden boşalan sağanak yağmurlar
gibi ağlamaya başladı. Ağladı… Ağladı… Ağladı.
Kendine geldiğinde akşam olmuştu.
Yavaş adımlarla sınıftan çıkıp okuldan
ayrılırken bekçi Sadık 'Bozuk Simit paraları
ile cenneti satın almak, Bozuk Simit paraları
ile cenneti satın almak' diye diye
Nurhan öğretmenin sayıkladığını duydu.
Bekçinin hayretler içinde, 'Ne dediniz hocam?'
demesini bile duymayan Nurhan öğretmen,
bekçinin şaşkın bakışları altında akşamın
alaca karanlığına karışı vermişti .
Hikayeyi beğenmişseniz ve Ali'den
utanmışsanız, maddi durumunuz iyi
değilse bile, iki tane ekmek alıp
bölgenizdeki bir fakirin kapısına bırakın.
Bir okul önünde biraz bekleyip yırtık
ayakkabısı olan bir çocuğa ayakkabı alın.
Maddi ihtiyacı olan bir akrabanıza yardım edin.
Yeter ki boş durmayın!
Unutmayın,
Ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder